“Söz konusu cinsellik eğitimi olduğunda kitaplardan destek almak hayat kurtarıyor, değil mi?”
Bu soruyla açmış cinsellik ile ilgili ebeveyn kitabını Seksolog Rayka Kumru. Gerçekten de öyle. Yaşı kaç olursa olsun, sorular başladığı anda cevap vermekte en zorlandığımız, az mı çok mu anlattığımıza emin olamadığımız konu; cinsellik.
Çocuklar için cinsel eğitim kitabı
Arayış içinde olduğum bir dönemde tanıştım kitabın yazarı ile. Şişli Belediyesinin düzenlediği benim için çok anlamlı ‘Çocuk susar, sen susma‘ isimli panele Teknolojik Anneler adına konuşmacı olarak katılmıştım. Rayka Hanım da cinsellik eğitmeni kimliğiyle oradaydı. Kitapları ilk orada gördüm. Reysi Rodikli çizimleri ile bezeli kitaba ilk görüşte aşık oldum diyebilirim!
Cinsel eğitim yani tam açarsak ‘sağlıklı ve kapsamlı cinsellik bilgisine erişim‘ başta WHO olmak üzere pek çok kuruluş tarafından kabul edilmiş evrensel cinsel haklardan birisi. Çocuğumuzu en iyi biz tanıyoruz, bu çok önemli konuyu konuşmayı da kimseye kaptırmayı istemeyiz değil mi? Yanlış kurulmuş, özensiz seçilmiş tek bir kelimenin yıllarca korku, endişe vb tetikleyebileceği bir konuyu ben kimselere bırakmak istemem şahsen. Bu konu sağlıklı olarak nasıl ele alınır diye sorarken, her kilidi açmamızı kolaylaştıran hikaye kitaplarından faydalanmak da akıllıca. Çocuğu ile bedeni hakkında konuşabilen, konuşmak isteyen ama konuya nereden başlayacağını çözmek isteyen anne-baba, eğitimci, teyze/hala hepimize yardımcı olabilecek bir kaynak bu kitap seti.
Beni de bedenimi de seviyorum!
Beni de bedenimi de seviyorum!
İsim ne güzel değil mi! LifeCycle Yayıncılıktan çıkan kitap seti 2 kitaptan oluşuyor. Birinci kitap, ebeveyn kitabı. Çocuğunuz çok soru soruyor olabilir, hiç soru sormuyor olabilir, sizin çocuğunuzla ilgili kimselere danışamadığınız çekinceleriniz olabilir. Hepsine yanıt bulabilirsiniz bu kaynakta. İlgili konuda bir adım ileri yardıma ihtiyacınız var mı, onun da cevabını almanıza yardımcı olabilir.
İkinci kitap çocuğun kendi kendine karıştıracağı bir kitap. Özenle seçilmiş mesajlar ve çocuğun merakını giderici, bedeni hakkında rahat ve sağlıklı davranışlar sergilemesine zemin hazırlayacak görsellerle bezeli. Anatomiyi anlatıyor, özel bölgeler hakkında bilgi veriyor, bunu yaparken çocuğun bedenini keşfetmesini ve sevmesini sağlıyor!
Son olarak; cinsellikle ilgili her konuya tabularla yaklaşan güzel ülkemizde bu konuda taşın altına elini sokan, başarı hikayeleriyle dolu bir eğitim hayatını ardında bırakmış cesur akademisyeni gönülden tebrik ve takdir ediyorum.
Babasıyla evcilik oynayan bir kız çocuğu muydunuz, top koşturan mı? Yoksa ikisi de mi? Babaların, kızlarıyla oyun oynamaları ile ilgili ilginç bir araştırma düştü önüme. Çok hoş ve ilginç bulduğum için paylaşmak istedim.
Wake Forest Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre; babalarıyla erken yaşlardan itibaren güçlü bir ilişki içinde olan kızların;
Üniversiteden mezun olma ve kariyerlerinde daha yüksek bir konuma gelme ihtimalleri daha yüksektir
Özellikle erkeklerle ilişkilerinde, duygusal olarak daha istikrarlı ilişkilere sahip olma olasılıkları daha fazladır
Daha yüksek özsaygı ve benlik duygusuna sahip olma olasılıkları daha yüksektir.
İlginç çıkarımlar değil mi? Dahası var! Bizde durum ne derseniz, “evcilik oynayan babalar” var mı ülkemizde?
Bu araştırmadan yola çıkarak Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden 500 baba ile de anket yapılmış!
Ve sonuçlar şöyle;
Babaların yüzde 84’ü, kızlarına nazik ve cesur olmanın, güzel olmaktan daha önemli olduğunu söylüyor
Babaların yüzde 52’si, kızlarına istedikleri her şey olabileceklerini telkin ediyor.
Babaların yüzde 77’si, kızlarına özgüven telkin etmenin onlara öğretebilecekleri en önemli yaşam derslerinden biri olduğunu düşünüyor
Babaların yüzde 61’i kızlarına uygulamaya yönelik becerileri öğretmeye çalışıyor.
Oyuncak bebeklerin kızlarının hayal gücünü arttırmaya yardımcı olduğuna inanan babaların üçte ikisi için en önemli şey kızlarının hayal güçlerinin açılmasına izin vermek.
Babalar kız çocuklarının oyunlarına dahil olduklarında, yüzde 85’i bunun, kızlarının özgüven kazanmalarına yardımcı olduğunu ve hayal dünyasında harcanan zamanın gerçek dünyaya yapılan bir yatırım olduğunu biliyor.
Babalarının üçte ikisi kızlarıyla oyun oynamaya daha fazla zaman ayırabilmeyi istediklerini söylüyor.
Hata yapmasına izin vermek, küçük yaşta paranın değerini öğretmek ve onu cesur olmaya teşvik etmek, babaların küçük kızlarına vermeye çalıştıkları diğer ‘yaşam dersleri’ arasında yer alıyor.
Kızı olan 10 babadan dokuzu, kızlarına, güçlü genç kadınlar olmaları için destek olmanın son derece önemli olduğuna inanıyor.
Babam benimle ve erkek kardeşimle çok oyun oynardı. Bebeklerle, Barbie’lerle oynamazdık ama yine de çok oynardık. Bakın sadece kızlarıyla oyun oynayan babaların bilebileciği şeyler nelermiş. Çok şeker!
Sadece kızlarıyla oyun oynayan babaların bilebilecekleri şeyler:
Oyuncak bebeklerle nasıl oynanır
Simler her yere bulaşabilir
Renk koordinasyonu çok önemlidir
Saç nasıl örülür
Kızınız ayaklarınızın üstünde iken nasıl dans edilir
Ona kendisini nasıl özel hissettirirsiniz
Nasıl dans edilir
Kızlar da futbol oynar
Evdeki eşyalardan hangilerinden harika bir popstar mikrofonu olur
Kızlar da kirlenmeyi sever
Yüz boyama nasıl yapılır
Uzun saçtan sakız nasıl çıkarılır
Tahtadan ev nasıl yapılır ve ağaçlara nasıl tırmanılır
Kaykaya nasıl binilir
Parende nasıl atılır
Mükemmel bir topuz nasıl yapılır
Mattel‘in bu çalışması babaları kızları ile oyun oynamaya davet ediyor. Kızlar daha yüksek kariyer ve özgüvene sahip oluyormuş, vesaire. Doğrudur. Fakat hepsi bir yana baba-çocuk birlikte vakit geçirmek gibisi var mı zaten! Telafisi olmayacak yıllar bunlar, haydi babalar oyuna. İster top koşturun birlikte, ister bebekleri uyutun. İnanın sadece kızlarınıza değil hepinize iyi gelecek.
Uzun süredir heyecanla beklenen, Warner Bros. Pictures ve LEGO System işbirliğiyle ortaya çıkan LEGO® Batman Filmi seyirciyle buluştu ve filmin vizyona girmesiyle birlikte LEGO Batman setleri de raflardaki yerini aldı.
Lego Batman setleri
LEGO Batman Filmi ülkemizde dünyayla aynı anda, Türkçe Dublajlı ve 3D olarak vizyona girdi. LEGO Batman bu kez hikayenin ana kahramanı. Ancak bu sefer Gotham City’i Joker’in istilasından kurtarmak için arkadaşlarından yardım almak zorunda.
Filme ait 4 tane Lego seti var. LEGO Batman Filmi setleri için yaş aralığı 8 – 14 olarak belirlenmiş.
Lego Batmobil
Lego Batmobil : (70905) LEGO Batman Seti ile çocuklar Batmobil’e Batman’i ve Robin’i bindirip tekerlekleri uçuş moduna alarak maceraya atılacaklar. Karşılarına bir engel çıktığında ise Batmobil’i müthiş bir kamyona dönüştürüp engelleri geçecekler.
Lego Jokerin Arabası
Lego Joker’in Arabası : Joker’in Kötü Şöhretli Arabası Seti’nde (70906) küçük kaşifler Batgirl yardımıyla Joker’in arabasını takibe başlayacak. Joker, Gotham City etrafında Harley Quinn ile birlikte tehlike yaratmaya çalışırken, genç süper kahramanlar arabanın gizli fırlatıcılarından kurtulup Harley’i engellemeye çalışacaklar.
Lego Batcave
Penguin™, Ördek Mobil’i ile Batcave’e girmeye ve hakimiyet kurmaya çalışırken çocuklar onu durdurmak zorunda. LEGO Batman Filmi’nden Batcave (70909) setinde, Penguin Batman’in tüm sırlarını ve zayıf taraflarını keşfetmeye çalışıyor. Kahramanımız Bruce Wayne bir süreliğine Batman’e dönüşmek ve kötüleri kontrol odasındaki bilgisayarların başında yakalamak zorunda. Sonrasında ise 3 farklı kostümünden istediğini giyip kötülüklerle yeni mücadelelere hazırlanmalı.
LegoScuttler : LEGO Batman Filmi’nden bir diğer set olan Scuttler (70908) ile çocuklar Batman’e yardım edip Joker ve Poison Ivy’ye karşı Polis Şefi Gordon’u koruyacak. Küçük kahramanlarımız Scuttler ile kurtarma operasyonuna başlamak zorunda.
Lego Batman Riddler
Lego Batman Movie diğer setler;
70903 Riddler™ Bilmece Yarışçısı
70900 Joker™ Balonla Kaçış
70910 Scarecrow™ Özel Teslimat
70902 Catwoman™ Motosiklet Takibi
Lego BATMAN setleri fiyatları
Lego Batman Minifigür paketleri 16tl
Lego Joker balonla kaçış 59tl
Lego Batman Batmobile 249tl
Lego Batcave 449tl
*Diğer kutu setleri de büyüklüklerine göre yukarıdaki 4 boy setle benzerlik göstermektedir
Lego Batman Movie hakkında;
LEGO® Batman Filmi, Bir Warner Bros. Pictures ve Warner Animation Group yapımı ve “ LEGO System A/S, Lin Pictures, Lord Miller, Vertigo Entertainment Production işbirliğidir. Filmin yönetmenliği Chris McKay’e, yapımcılığı ise Dan Lin, Phil Lord, Christopher Miller ve Roy Lee’ye ait. Senaryo materyalleri Jared Stern ve John Whittington tarafından LEGO® setlerinden ve DC Entertainment karakterlerinden uyarlandı.
LEGO Batman Filmi ile ilgili daha fazla ürünü LEGO.com.tr sitesinden inceleyebilirsiniz.
Sakladık oynamaya var mısın? Detaylara dikkat eder misin?
Tıkır tıkır strateji kurabilir misin? Pekiiii hızlı mısın?
Geocaching oyununu ilk kendisinden duyduğum outdoor oyuncubaşı Özgehan yine ilginç ve acaip bir etkinlik düzenliyor. Yazılımcıbaşı Koray‘la bir araya gelmişler ve ikisi yeni bir oyun türetmişler; SAKLADIK. Adından da anlaşılacağı gibi onlar saklıyor, meraklısı buluyor.
Sakladık nedir?
‘Scavanger hunt’ yani define avı diyebileceğimiz bir oyun Sakladık. Mantık basit, Sakladık ekibi belirtikleri bölgede bir ‘sakladık rozeti’ saklıyorlar. Yer ve saatlerini sosyal medya hesaplarından takip edebileceğiniz oyuna, elinizde internete bağlı (tercihen şarjı full) mobil aletinizle ücretsiz olarak katılabiliyorsunuz. Oyunun amacı ipuçlarını takip ederek rozete diğer ekiplerden önce ulaşmak. Rozet, sembolik bir hazine. Rozeti bulduğunuzda arkasındaki şifreyi paylaşıyor ve esas hediyeye hak kazanıyorsunuz. Hediyeler o günkü oyunun sponsoruna göre değişiyor.
Sakladık nasıl oynanıyor?
İnternete bağlantınız varsa, ekibiniz de varsa (2-3 kişilik ekiple daha zevkli!) katılmamanız için bir sebep yok. Oyunlar şu an ağırlıklı olarak Beyoğlu ve Kadıköy civarında oynanıyor ama bu sadece şimdilik böyle. Şehir, semt kısıtlaması yok. Instagram’dan verilen ipucuyla başlıyor, her bulduğunuz ipucunu yine Instagram üzerinden paylaşıyor ve yenisini alıyorsunuz. Sonuçta dikkatli ve hızlı olan, stratejiyi doğru kuran ekip kazanıyor. Oyun yaklaşık 1 saat sürüyor. Tabii ki süre katılımcıların hızına göre şekilleniyor.
Sakladık için sponsorluk
Sakladık oyununu girişiminizi ya da ürününüzü/markanızı tanıtmak için de kullanabilirsiniz. Oyunculara oyun içinde verilen sorular ve ipuçları, ulaşacakları hediye ile ilgili oluyor. Markanın oyun öncesinde, esnasında ve sonrasında sosyal medyada bolca paylaşılmasının yanı sıra, katılımcılar da oyun esnasında birebir marka ile ilgili bilgilendirilmiş oluyorlar. iletisim@sakladik.com ‘dan daha ayrıntılı bilgi alınabilir.
Sakladık katılım
Sakladık’a katılmak için Instagram takibi şart, sonuçta tüm olay orada dönüyor. Sosyal medya adresleri şöyle;
Modern ülkelerde en özendiğim şey, çocukların (ve elbete herkesin!) spor imkanları. Her mahallede bir yüzme havuzu, her parkta bir basket potası, ulaşılabilir tenis kortları, yaşam biçimi haline gelmiş bisiklet kültürü, lüks sınıfına girmeyen kar sporu imkanları, ve benzeri… Yüzmeyi spor olarak yapmış biri olarak en özendiğim imkanlardan biri de kişiye özel performans havuzlarıydı. Akıntıya karşı yüzme teknolojisi diye kabaca anlatabileceğim bu sistem, SwimLabs ile artık Türkiye’de de var.
Swimlabs Yüzme Okulu
Dünyada 300’ü aşkın şubesiyle çocuk spor ve eğlence alanında uluslararası bir marka olan MyGym, Amerika’nın meşhur yüzme okulu SwimLabs’ı ülkemize taşıyan marka oldu. SwimLabs için yüzme okulu demek bence hafif kalır çünkü ister yeni başlayan bir kişi olsun, ister herhangi bir spor dalında profesyonel sporcu olsun, müthiş faydasını görebileceği bir sisteme sahip bu havuzlar.
SwimLabs’deki 3 adet özel dizayn edilmiş havuzda teknolojik imkanlarla donatılmış. ‘Sonsuz yüzme hissi’ diye Türkçeye çevrilen akıntıya karşı yüzmede, hız seviyeleri kişiye özel ayarlanabilir örneğin.
Video analiz sistemi ile koçunuzla stilinizi detaylı inceleyebilir, geliştirebilirsiniz.
Havuzun içindeki aynalar sayesinde kendinizi görerek duruşunuzu düzeltebiliyorsunuz.
Swimlabs çocuklar için uygun mu?
MyGym Akadlar‘da 7 yaşındaki oğlumun katıldığı derslerde ilk dikkatimi çeken havuzun boyutu ve derinliği sayesinde çocuğun kendini güvende hissetmesi.
Bekleme alanına kurulmuş ekranlar sayesinde çocuğunuzu birebir ekrandan izleyebiliyorsunuz.
Akıntı sayesinde çocuk su üstünde kendini daha rahat kalabiliyor ve kendini kontrol edebiliyor.
Yüzme koçu birebir çocukla birlikte havuzun içinde, bu çocuk açısında hem güven verici hem de aldığı dersin performansını arttırıyor kanımca.
Çocuk tek başına ders alabilir veya grup derslerine katılabilir. Grup dersleri maksimum 4 kişilik.
Ortamda çocuk dostu diyebileceğim bir kafeterya da hizmet veriyor.
Bebekler için yüzme dersleri
İsteyen ebeveynler 0-36 aylık bebekleriyle birlikte yüzme derslerine katılabiliyorlar. Ortamın ısısı ve havuz sıcaklığı elbette bebekler için uygun. İzlediğim bebek yüzme dersinde eğitmenin yaklaşımları çok profesyoneldi, kullanılan metaryaller de ilgimi çekti.
Bebeklerle yüzme etkinliğine ebeveynlerden biri de katılıyor. Seans 30 dakika sürüyor. İstenirse grup dersine katılınabilir, en fazla 3 ebeyn ve bebek oluyor o zaman havuzda.
Swimlabs ücretleri ve ders süreleri
Yeni başlayanlar ve 0-36 ay için ders süresi 30 dakika.
Grup dersleri (4 kişi veya ebeveynli katılım ise 3 kişi) 30 dakika.
İleri seviye için antrenman süresi 45 dakika.
İleri seviye özel dersler (3 kişilik grup) 30 dakika.
Her bir grup ve seviye için fiyatlar değişmekte olup, hizmeti alacağınız hafta sayısında göre fiyat avantajı artmakta.
Örnek olması açısından; 12 haftalık, 30 dakikalık, grup dersi katılımı, tek ders ücreti 130tl ‘ye denk geliyor.
Daha ayrıntılı bilgi için iletişime geçebilirsiniz.
Lego Group, Las Vegas’ta yapılan CES 2017 ‘Tüketici Elektronik Fuarı’nda heyecan verici yeni ürünü tanıttı; Lego Boost. Lego’nun hali hazırda robotik ürünleri vardı ancak ilk izlenimlerime göre Lego Boost, çok daha pratik bir yazılımla daha küçük yaş grubunu hedefliyor.
Lego ile kodlama
Lego Boost geliyor
Lego Boost ile çocuklar tasarladıkları oyuncağa (ya da tasarladıkları her ne ise ona!) hareket ve işlevsellik katabilecekler.
Bilenler bilir, Lego’nun Mindstorms isimli robotik setleri vardı zaten. Bunlar yurt dışında okullarda teknoloji saatlerinde, bilgisayar derslerinde vs kullanılıyorlar. Bizde ise ancak özel atölyelerde bu tarz etkinlikler yapılıyor, ve belki sınırlı sayıdaki özel okulda olabilir tam bilmiyorum. Lego’nun geçen yıl çıkarttığı WeDo 2.0 da örneğin, çocukların canlı modeller ortaya çıkarabildikleri, LEGO parçalarının ve kodlamanın çok güzel bir kombinasyonuydu. Henüz sadece online izlediğim kadarıyla yorum yapıyorum ama, tüm bu ürünlerden sonra Lego Boost bana çok daha ulaşılabilir ve pratik gibi göründü.
Sadece fiyat bazlı demiyorum; bir Mindstorm kiti gördüğünüzde örneğin, elimizde evirip çevirip ‘Bunu alsak yapabilir miyiz ki? Çok mu fazla, çok mu ileri seviyede? gibi endişelerimiz olur. Lego Boost ise, nasıl desem, göz korkutmadı! Bir eğitmen eşliğinde, bir kursa katılarak ya da bir atölyede değil de, evde çocuğun bizzat kendi kendine çözebileceği rahatlıkta görünüyor.
Lego Boost
Lego Boost kutusu aldığınızda içinden standart Lego parçaları dışında motor ve özel parçalar da çıkacak. Hareket sensörlü bu parçalar zaten olayın temelini oluşturuyor. Renkleri ayırt edebilen, çevresindeki nesnelerle arasındaki mesafeyi ölçebilen akıllı tuğlalar ile çocuklar istedikleri, hayal ettikleri ne varsa üretebilecekler! Üretiklerine hareket katmanın yanı sıra, ses kaydederek ister robotlarını konuşturabilirler, ister araçlarına siren ekleyebilirler. Henüz örselenmemiş, pırıl pırıl beyinlerle ortaya neler çıkabileceğini düşünmek heyecan verici.
İçinde 60 adet kodlama aktivitesi hazır bulunan uygulamayı tablete (veya her hangi bir mobil cihaza) indirerek kodlamaya başlanıyor. Bu programın da arayüzü son derece basit grafiklerle hazırlanmış. Hatta Lego Duplo tablet oyunlarını andırdı bana. En sade kodlama uygulamalarında gördüğümüz gibi ekrandaki yatay kutucukları sıralamakla başlayan, ve istenilen kombinasyonla zenginleştirilebilecek bir programlama yapabilecekler. Çocuklar çok da sıkıntıya girmeden ekran üzerinde yaptıklarını önlerinde görebilme şansını bulacaklar.
Fiyatının 159.99$ olacağı söylenen ürün, 6 ay sonra yani 2017 başı gibi satışa çıkacak.
Okyanus onu çağırıyor!* Kahramanımızın adı Moana Waialiki. O bir deniz gezgini. Macerasına mitolojik kahramanların da yön vereceği Prenses Moana, diğer Disney prenseslerinden oldukça farklı!
Prenses Moana filmin konusu
Onun kabarık elbiseleri, ışıltılı takıları, topuklu ayakkabıları, tacı yok. O okyanusa tutkun bir maceraperest, ismi Moana. Kılık kıyafeti kadar karakteri de alışılagelmiş ‘prenses’ imajından uzak olan kahramanımız için Disney bile logosunun rengini değiştirerek mavi olarak kullanmış desem?
Filmin zamanımızın 2bin yıl öncesinde geçiyor. Bundan 3ooo yıl önce Okyanusya’da (Güney Pasifik adaları, Fransız Polinezyası) bir adanın keşfi için sefere çıkan meşhur denizcilerin başına beklenmedik bir olay gelir. Moana‘nın ruhu onlara yardım için devreye girer; denizciler, Moana ve mitolojik Tanrılar için masalsı yaratıklarla dolu bir macera başlar… Yolculuğunda onu hiç yalnız bırakmayan biri vardır, yarı-tanrı kahramanı efsanevi Maui.
3d olarak hazırlanan animasyonun, her Disney klasiğinde olduğu gibi müzikleriyle de öne çıkması bekleniyor. Zaten müzikleri arkasındaki isim olan Lin-Manuel Miranda, hali hazırda sayısız ödülün sahibi bir müzisyen, kompazitör, şarkıcı, besteci ve söz yazarı..
Küçük Deniz Kızı, Aladdingibi bir çok filmden tanıdığımız John Musker ve Ron Clements’in yönetmeni olduğu animasyonun, Türkiye’de Ocak 2017’de vizyona girmesini bekliyor.
Music Together’ı ilk kez, şu an yurt dışında yaşayan bir arkadaşımdan duymuştum. Bu çok eğlenceli erken müzik eğitimi programının İstanbul’da da 40 ülkeyle eş zamanlı başlayan grupları olduğunu duyunca heyecanlandım!
Music Together İstanbul
1-5 yaş arası çocuklar ve ebeveynleri için Amerika’da tasarlanan bir program Music Together programı. 30 senedir var olan program, kendi tanımlamalarıyla; “Klasik, jazz, blues, country, salsa ve farklı kıtaların geleneksel müzikleri ile repertuarı en çeşitli ve en eğlenceli erken yaş müzik eğitimi programı” Haftalık buluşmalar ve 45 dakikalık seanslarla ilerleyen eğitim, toplamda 10 hafta sürüyor.
Music Together İstanbul By Kidz Harmony
Music Together by Kidz Harmony
Dünyada 2.500 noktada varolan program, eş zamanlı olarak Istanbul’da da lisanslı eğitmenlerle bizlerle buluşuyor. KidzHarmony kurucusu Simge Uğurlu Sönmezışık, bu yıl İstanbul’da 4 farklı noktada gruplar açtıklarını ve ilgiden çok memnun olduklarını söyledi. Music Together İstanbul ayaklarından bazıları; Beykoz /Göksu Evleri, Ulus / Akadlar bölgesi, Göktürk / Kemerburgaz bölgesi ve Yeşilyurt / Florya bölgesi gibi, şehrin 2 yakasında da yakalabileceğiniz dersler mevcut. Her bir noktadaki eğitim, o bölgedeki en seçkin ve deneyimli, müzik/sanat odaklı ve çocuk dostu mekanda yapılıyor. Mekan detaylarını en güncel olarak Kidz Harmony’nin Facebook sayfasından takip edebilirsiniz.
Neden erken yaş müzik eğitimi?
Çocuklarımız ilk enstrümanları olan ses ve vücutlarını kullanmayı, ebeveynleri ile gerçekleştirecekleri ritim çalışmaları, çok sesli vokal ve melodi tekrarları ile eğlenerek öğreniyorlar!
Koreografiye uygun şekilde dans edip şarkı söyleyen ebeveynlerini derslerde örnek alan bebek ve çocuklar, her geçen gün şarkılara daha ritmik ve daha doğru tonda eşlik ediyor, eğitimin sonunda enstrüman çalmaya dansa ve baleye hazır hale geliyorlar.
Simge UĞURLU SÖNMEZIŞIK kimdir?
Music Together İstanbul by Kidz Harmony kurucusu Simge Uğurlu Sönmezışık
“Ben beyaz yakalı hayattan girişimci bir anne olmaya geçeli 1,5 sene gibi bir süre oldu.
Music Together’ın çocuklarındaki faydalarını gözlemleyerek kendi programımın yöneticisi olmaya karar verdim ve Türkiye’deki bölgesel ihtiyaçları saptayıp, Music Together’ı yayabilmek adına yurdışında program eğitimini ve lisansını almaya gittim. Ufak kızımı 6! aylık Türkiye’de bırakmam gerekse de bu eğitimi çok istiyordum.
Çok yoğun ama verimli bir eğitimin ardından gece geç saatlere kadar hazırlanan başarılı sunumlar ve olumlu sınav sonuçları sayesinde Music Together by KidzHarmony; Beykoz, Göktürk, Kemerburgaz, Yeşilyurt, Ulus, Akadlar lisanslarını alabildim. Geçen dönem Beykoz’da ilk sezonumu tamamladım.
İlkokuldan itibaren TRT çocuk korosu ve Avrupa korosu gibi yurtiçi ve yurtdışı çok sesli klasik müzik korolarıyla konserler verdim. Öncesinde konservatuarda 5 sene piyano öğrenimi gördüm, Şişli Terakki Lisesi Müzik okulundan mezun oldum. Piyano, keman, solfej ve müzikal derslerini Türkiye’de Önder Bali, rahmetli Cenan Akın gibi ün salmış çok değerli öğretmenlerden aldım.7 sene yurtdışında yaşadıktan sonra 6 sene önce Türkiye’ye dönüş yaptım. Londra, Madrid, Maskat, Dubai de çalıştım. Evliyim ve iki kız çocuğu annesiyim. İkinci bebeğime hamileliğim boyunca bir anaokulunda İngilizce Müzik eğitimi verdim.”
4 yıldır her akşam sorunsuzca 8 buçukta yatağa giden 6 yaşındaki oğlum, kendini yerden yere atıyor; “Yirmiikiellibeşte dizim vaaaar, yatmiyyycam!”
22:55 ne, ‘Dizim var’ ne demek, sahi senin yaşın kaç? Beklediği dizinin ismini de söyleyince bana bir haller oluyor; Çok mu boş bıraktık çocuğu bu yaz?! Bakıyorum ki ısrarın anlamı yok, üstelik zaten artık ben ondan çok merak ediyorum ve oturup bekliyoruz. Neyi mi, Kral Şakir‘i!
Kral Şakir
İtiraf ediyorum, ismi ilk duyduğumda absürd bir yerli dizi bekliyorum fakat öyle olmuyor, animasyon çıkıyor. Bi dakika bu çizimler tanıdık geldi?
Yanılmıyorum, çizimlerin arkasında Varol Yaşaroğlu ismi var ve yapım stüdyosu elbette Grafi2000. Aynı ekibin elinden çıkan, ülkemizde büyükler için yapılan belki de ilk yerli çizgi dizisi Fırıldak Ailesi’ni bildiğimden koruma kalkanların bir anda iniyor. Fırıldak Ailesi, hani şu anne karakteri Yıldız’ı Demet Akbağ‘ın, baba karakterini ise Bülent Kayabaş‘ın seslendirdiği, gecenin bir vakti yayınlanmasına karşın ratingleri şaşırtan animasyon. Çizgi başlar başlamaz başarılı seslendirmecileri tanıyorum ve biter bitmez de internette diziyi araştırıyorum.
Yaşaroğlu’nun, yönetmen Berk Tokay ve senarist Haluk Can Dizdaroğlu ile birlikte ortaya çıkardığı çizgi dizi, Cartoon Network‘te yayınlanan ilk Türk yapımı animasyon. Şu an sadece Türkiye’de gösteriliyor ama yine de bu iyi bir referans.
Aslan Şakir’in ailesi bir hayli komik ve çok bizden bir aile. Şakir’in babası (aslan) Remzi, annesi (kedi) Kadriye, kız kardeşi (kedi) Canan, Şakir’in ailesini oluştururken maceraları asıl “kanka”ekiple yaşıyoruz. Necati (fil), Tanju (köpek) ve Şakir’le babasının başına geliyor hep olaylar. Bu dörtlü arasında kanımca Fil Necati’nin fenomen olma yolunda önü çok açık.
Haluk Can Dizdaroğlu’nun senaristliğindeki dizide, bazı espriler acayip kötü(!). Yani evet kötü ama kasıtlı kötü yani böyle sokaktaki amcaların yaptığı bayat espriler tadında kötü ve bu cidden çok komik! Metrobüste yanındaki amcanın yaptığı espri gibi komik, babanın sevgilinin yanında yaptığı, senin yerin dibine girmek istediğin espriler gibi komik. Sonuçta durum komedisi tadında işlenen bu bölümlere biraz şans vermek lazım; çok da anlamlar aramadan gülün geçsin, gülmeye nasıl çok ihtiyacımız var.
Bir de Türk yapımı çizgi dizilerde 2 ana sorun oluyor nacizane fikrim; birincisi esinlenmenin dozunu kaçırma, ikincisi mesaj kaygısını aşamama… (aman aman neler gördük sahi!). Ben bu yapımın abartılı mesaj kaygısı taşımamasını sevdim. “Sayıları öğrenelim, şekilleri bilelim, kuralları öğrenelim” neyse ki senaryoda ana hatları oluşturmuyor. Hani gene de brokoliler sosislileri kovalıyor kovalamasına ama(!) ‘bu iyi bu kötü” diye kaş göz yarılmıyor en azından ve eğlence ön planda.
Argo kelime -neredeyse değil- hiç ama hiç yok, ki bu da bu yazıyı yazma sebebimdir. Anne olunca algıda seçicilik tavan mı yapıyor nedir; hep de yerli çizgi dizilerde öyle cümlelere denk geliyoruz ki, dehşete düşüyoruz. Hayır burada yok. Kral Şakir nasıl desem, temiz.
Kral Şakir’i ilk izleyişinizde ya seveceksiniz, ya hiç sevmeyeceksiniz ama eminim ki şans verirseniz devamını bekleyeceksiniz. Grafi2000 ‘e bu konuda destek olmak gerekiyor sonuçta dünyaya kıyasla bir gıdım ilerleyemediğimiz bir alanda başı çekiyorlar.
Yapacak daha iyi bir işiniz yoksa, Kral Şakir hafta içi her gün 17:00’de Cartoon Network‘te. Sıkça da tekrarları var, denk gelirsiniz ;)
Hiçbir şeyden çekmedim şu modlardan çektiğim kadar! İnternette “minecraft’a mod yükleme” konusunu arattıysanız çokça sayfa olduğunu göreceksiniz. Ancak şahsen ben defalarca okuyup bir şey anlayamadan çıktım hep. Kendi takıldığım yerlerden tecrübeliyim, o yüzden çok açıklayıcı yazmaya çalışacağım!
Mod yüklemek ne demek?
Önce ne yaptığımızı anlayalım.. MOD kelimesi ‘modification’ın kısaltmasıdır. Oyuna ‘mod yükleme’ işlemi yaptığınızda oyunu modifiye etmiş olursunuz. Orjinal oyuna 3.şahısların yaptıkları yeni kodları ekleyerek, oyuna yeni özellikler kazandırmış olursunuz. Yükleyeceğiniz modun ne ile ilgili olduğu açıklamasında geçer veya isminden anlaşılır. Örneğin Dinocraft oyuna dinozorları eklerken, minecraft kitchen closets modu mutfak dolapları eklemenizi sağlar, gibi. Bu işlem için ileri derece İngilizce bilgisine gerek yok.
Önemli bir nokta, yükleyeceğiniz modlar orjinal oyunu değiştireceği için (ve oyunun orjinal halini bozmak istemeyeceğimizden) ayrı bir uygulamaya ihtiyaç duyulur. Bilgisayarınıza Forge indirerek bu eklentilerin ayrı bir pakette açılmasını sağlarsınız.
Minecraft mod nasıl yüklenir?
Modlar için olmazsa olmaz 3 nokta; Bilgisayarınızda orjinal Minecraft yüklü olmalı, Java yüklü olmalı ve mod yükleme için gerekli API, MineCraft Forge yüklü olmalı.
-Windows için Minecraft oyununu bu linkten alabilirsiniz. Ücretlidir. Mac ve diğer versiyonlar için bu linke bakabilirsiniz.
-Güvenli bir bilgi işlem ortamında çalışmanızı ve oyun oynamanızı sağlayan JAVA eklentisini bu linkten indirin.
Bilgisayara Forge kurma :
Minecraft versiyonunuz ne ise, aynı versiyona uyumlu Forge’u bu linkten bulun ve indirin.
DOWNLOAD’a tıklayın, işlem başladıktan sonra onay istediğinde SAKLA’yı seçin.
İndikten sonra dosyayı tıklayarak açın.
Gelen pencerede INSTALL CLIENT seçin ve OK’e basın.
Minecraft’ı açın. Yalnız bu kez, her zamanki şekilde giriş yapmıyoruz, sola alt köşedeki kutucuktan FORGE’u seçiyoruz ve PLAY’e tıklıyoruz. Görselde görebilirisiniz;
MOD yükledikten sonra artık modlu versiyonu oynamak için hep bu seçimle açacaksınız Mineraft’ı.
Şimdi modlara geçelim;
Google’da “minecraft mods” aratarak ilgilendiğiniz modu bulun, güvenli bir sayfa olmasına dikkat edin. Download tuşu genellikle reklam metinlerinde de geçiyor. Buna dikkat edin.
DOWNLOAD’a basın ve indirin. Bilgisayar onay isterse SAKLA’yı seçin.
İndirdiğiniz dosyayı açın. JAVA ikonlu dosyayı sağ tık ile ‘KOPYALA’yın. Şimdi bu dosyayı Minecraft datalarına ekleyeceğiz. Bunu da şöyle yapacağız,
Bilgisayarda sol alt köşedeki arama tuşuna (ÖĞELERİMDE ARA) şunları yazın veya buradan kopyalayın: %appdata% ve çıkan dosyaya tıklayın:
Açılan dosyada .minecraft dosyasını bulun ve tıklayın.
Açılan dosyada mods başlıklı dosya var mı? Yok ise ‘YENİDOSYA’ ya tıklayın ve yeni bir dosya oluşturun, adı aynen bu şekilde olacak: mods
Şimdi az önce sağ tıklayarak kopyaladığımız mod dosyasını bu yeni oluşturduğumuz mods dosyasına yapıştırıyoruz. Sağ tıklayın ve YAPIŞTIR deyin. İndirdiğiniz mod, artık bu dosyada.
Şimdi de başa dönüyoruz. Minecraft’ı başlatın. PLAY tuşuna basmadan önce sol altköşeden FORGE’u seçin. (BKNZ yukarıdaki 1. görsel)
Modlarınız yüklendi. Keyifli maceralar!
Sorunuz varsa yorum olarak bırakabilirsiniz!
Minecraft meraklılarına faydalı olabilecek linkler:
Çocuklar için kodlama ve scratch için örnekler vermeden önce kodlamanın ne olduğuna ve bugünün çocukları için neden bu kadar önemli olduğuna değinmek lazım diye düşünüyorum.
Kodlama nedir?
‘Kodlama’ (İngilizcesi coding) aslında programlamadır. Belirli şartlara ve düzene göre yapılması öngörülen işlem sıralamasıdır. Bunu şöyle açabilirim sanırım; bir problem karşısında yapılacak hareketleri ardı ardına dizebilme yeteneğine, öngörüsüne sahip olmak. Demek istediğimi tam olarak aktarabildiysem, şunun önemi de zihninizde canlanmıştır bile;
Çocuklar için kodlama neden önemli?
Neden programlama kurslarına, ‘çocuklar için scratch’, roboting atölyesi etkinliklerine daha sık denk gelir olduk?
Çünkü bence kodlama bugünün çocukları için her kapıyı açabilen bir altın anahtar. Nasıl spor bireylere bir disiplin getiriyorsa, kodlama öğrenmek de düşünme becerilerini geliştiriyor. Bunu sadece bilgisayar/tablet üzerinde çözüm getiren bir olay olarak düşünmeyin; bu beceri, bu algoritmalara yatkınlık, hayatın her anında çocukların ‘çözüme ulaşmasında ‘kilitleri açıyor. İşte zaten tam da bu yüzden ‘maker çocuk’lar artıyor, derdi olan çocuk kendi kendine yetebiliyor, çünkü problemin çözümü tıkır tıkır düşünüyor ve uyguluyor.
Peki neden bizim çocukluğumuzda böyle bir ‘ihtiyaç’ yoktu da şimdi var, derseniz? Aslında kodlama kursları, bilgisayar kursları bizim çocukluğumuzda da elbette vardı (hayır, basic kurslarına giderdim oradan biliyorum) Fakat çevremizdeki tüm bu dijital dünya kısıtlıydı. Şu an ise maddi durumu ne olursa olsun her evde akıllı telefon, tablet, bilgisayar vs. var. Çocukların etrafında bize nazaran inanılmaz derecede çok uyaran var, odaklanma problemleri var, hiper aktiviteye uygun zemin var, otizm var.. Bence (uzman değilim!) çocuklar için kodlama sadece şu 2 sebep için bile önemli:
1- Günümüz çocuklarının tüm dünyası uyaranlarla çevrili : Konsantre olamıyorlar, odaklanamıyorlar, kendilerini bir işe veremiyorlar. “Şunu oradan kaldırır mısın?’ gibi bir cümle örneğin, Neyi? Nereden? Nereye koyayım? Neden ben? gibi uzayabiliyor, hepimiz yaşıyoruzdur.
2- Bugünün çocuklarına her şey önlerine hazır geliyor. Kendilerinin bir çaba sarf etmesi gerekmiyor. ‘Burada yapılmışı var’ kutudan hazır çıkan oyuncaktan, önüne soyulmuş gelen muza kadar her konuda geçerli.
Kodlama öğrenme yaşı kaçtır?
60-72 ay çocukların kodlamayı öğrenebilecek kapasitesi olduğu düşünülüyor. Bu yaş grubu için yazılan çizilen özelliklere bakarsak; 8-10 nesneyi gruplandırabilen, geometrik şekilleri tanıyan ve onları birleştirip yeni şekiller oluşturabilen, eşleştirme/sıralama yapabilen, 10-25 parçalı yap-bozu yapabilen, bir görseldeki objelerin konumlarını ayırt edebilen..
Her çocuğun gelişiminin farklı olduğunu da göz önüne almak gerek. Piyasaya baktığınızda 4+ yaş için usulca da olsa kodlamaya giren tablet oyunları mevcut. Tamamen şahsi fikrim 6+ çocukların kodlama, 8+ çocukların Scratch’e rahatlıkla başlayabileceği yönünde. Bu konuda Minecraft ile ilgili yazdığım yazı da bu linkte.
Scratch nedir?
Scratch, 8-16 yaş arası çocuklar için geliştirilmiş bir programlama dili. MIT’nin öğrenciler için tasarladığı bu programın özelliği görsel dil kullanması. Yani kodlama dendiğinde gözününüzün önüne gelen karmaşık harf öbekleri yerine, burada renkli renkli kutucuklar, anlaşılabilir araçlar var. Scratch’in bir diğer özelliği kullanıcı dostu arayüzü sayesinde,çocukların farklı yazılımlar geliştirebilmesine ve bunları paylaşabilmelerine imkan tanıması.
Kodlama ve scratch için güvenli uygulamalar:
Evde bilgisayarlar veya tabletten online deneyebileceğiniz, denediğim, güvenli, faydalanabileceğimiz bir kaç link ve uygulama paylaşıyorum. 6 yaşındaki oğlum için iPad’de ScratchJr kullanıyorum :
“Çok özel bi taş buldum,bak!” diye koşarak geldi yanıma. Çocukken taş koleksiyonum olduğunu söylediğimden beri, o da taş toplar oldu. ‘Çok güzel! Yalnız bu bir taş değil’ dedim, ‘Bu bir kestane!’ O gün bu minik kestane Bubu’nun cebine girdi ve ben diyeyim 6 ay, siz deyin 9 ay bizimle dolaştı ta ki önceki güne kadar
Sıkışık trafiğin ortasında kalsak, bi yerden Bay Kestane çıkıyordu, Bubu ona sürekli bir şeyler anlatıyordu. Doktora gitsek cebimizde gizli yolcu Bay Kestane bizimle geliyordu. Sahilde yürüyüşe çıksak kestaneye arkadaş bulmak için yine elinde, bizimleydi. Bir yolculuğa çıkacak olsak çantaya ilk Bay Kestane giriyor, bazen pazar akşamları ‘Anne, kalem kutuma koydum Bay K’yi, ama sınıfta hiç çıkartmıyorum, cuma tekrar eve dönecek’ diyordu. Yalnız öyle çok bir takıntı hali de yok, ara ara reytingi artıyordu kestanenin, bazen 10 gün – 15 gün unutuluyordu.
Geçen gün anaokulunda bahçeye çıkarlarken, bizimki kestaneyi çantasından çıkartıp cebine atmış ve ‘kıymetlimisss’ o gün tenefüste bahçede Bubu’yla birlikteymiş, arkadaşlarıyla oyunlar yapmışlar. Ne olduysa bahçeden sınıfa geri dönerken olmuş.
Buradan sonrası Bubu’nun aktardığı şekliyle aktaracağım, olayı birebir bilmiyorum ama en azından (ve benim için en önemlisi) oğlumun olanı algıladığı şekil bu. Neyse, içeri dönüyorlarmış ve öğretmeni elindeki kestaneyi görmüş, ‘Onu bahçede bırak’ demiş. ‘O benim’ demiş Bubu ama fazlasını ekleyememiş, utanmış. Öğretmen de yinelemiş, ‘O sınıfa girmeyecek’. Ben Bubu’nun yüzünü hayal edebiliyorum, ‘Servise binerken alabilmek için usulca oradaki ağacın altına bıraktım’ diye anlatıyor çenesi titreyerek. Bırakmış ve içeri yönelmiş, tam içeri girerken bir bakmış, öğretmeni Bay Kestane’yi Bubu’nun koyduğu yerden almış, hızla uzağa fırlatmış.
‘Artık bulamam onu’ diye yaşlı gözlerle anlattı, ertesi gün gittik aradık ama bulamadık. Etrafımızda kestaneden bol bir şey yok elbette, ama konu kestane de değil. 2 cm.lik eciş bücüş kestanenin kime ne zararı vardı, ben anlamıyorum. Bir çocuk için çok önemi vardı, onu biliyorum. Korkularından endişelerine, heyecanlarından mutluluğuna bir oyun yolu bulmuştu kendine ve ne oldu, öğretmeni aldı, onu fırlattı attı.
Çocuğun -çok belli ki tekrar alabilmek için- usulca bıraktığı kestane, neden alınıp uzağa fırlatılır? Neden çocukların hayal güçlerini törpülemek için hiç bir fırsatı kaçırmıyoruz?
Neyse ki biz dün parkta çok çok özel bir dal bulduk, Bubu buldu daha doğrusu. 2 bacağı var gibi duran çok şirin 10 cm kadar bir dal. Henüz ismi yok ama şu an başucunda duruyor. ‘Bunu asla okula götürmiycem anne!’ diyor. Siz söyleyin, haklı değil mi?
Gözümün içine hayretle bakan, sorgulayan gözler ve sessizlik şu cevabımdan sonra geliyor; ‘Evet, ben tabi ki oynatıyorum, süper bir şey bence!’
Yalan değil, neredeyse her gün kendimi Minecraft’ı savunurken buluyorum. Gerek sosyal medyada, gerek arkadaşlarımdan gelen sorulara, gerekse cafede yan masadaki (!) ‘Çoook zararlıymış’ ‘Feci bağımlılık yapıyormuş’ ‘Başlayan kurtulamıyormuş’ tadındaki yorumlara kayıtsız kalamıyorum. ‘Sen oynatıyor musun yani?’ye verdiğim evet cevabından sonra gelen bakışmalar ve sessizlik. Bana bu tepkiler biraz da, teknolojik anneler seminerlerimizde de ennn çok değindiğimiz sebeple çıkıyor gibi geliyor; annelerin, ebeveynlerin ‘bilinmeyenden korkma’larından kaynaklanıyor.
Minecraft nedir?
Önce oyunun ne olduğunu anlamak en güzeli. Minecraft, benzeri olmayan bir uygulama, yani şu oyuna benziyor diyemem. Ama şöyle tarif edebilirim sanırım; 2×2 küp legolardan (şu üstünde 4 nokta olanlardan) yapılmış bir sanal dünya düşünün ve ağaçlarından dağlarına, lavlardan madenlere her şeyi olan bu dünyada, çocuğun hayal gücü ile istediği her ama her şeyi inşa edebileceği bir ortam hayal edin.
Oyuna girdiğiniz anda daha önce tanımadığınız random bir dünyaya düşüyorsunuz, orada ne yapacağınız size kalmış. İster sağa sola yürüyün, dolaşın, ister muhteşem binalar inşa edin, ister çölün ortasına dev pembe bir biberon inşa edin, ne istiyorsanız o. Küpleriniz sayıca sınırsız, istediğiniz kadar harcayın, keşfedeceğiniz yerler bitmek bilmez, istediğiniz kadar dolaşın. Okyanusları geçin yüzerek, bulutlara çıkın uçarak, dağların içine girin, gibi.. Hiç bir kural yok. Tüm bu dediklerim 6+ için ve ‘creative mode’ için geçerli.
Bir de ‘survival mode’ var 7-10 yaş önerilen, bana sorarsanız 7- 99! Survival adı üstünde, ‘her an her şey olabilir’ modu. Ölebilir yani karakter. ‘Ooo ölmek mi var!!’lık bir durum yok, survival mode tam kafa patlatma yeri, karnını doyurabilmek, kafanı sokabilecek bir yer inşa edebilmek zorundasın. Bilmediğin bir dünyada, 10 dakika sonra başına ne geleceğiniz bilmeden düzenini kurmaya çalışıyorsun. Başına ne gelebilir? Örneğin tam nefis bir sebze bahçesi kurmuşsundur ama bir hortum çıkar ve mahsüllerin bozulur, aç kalırsın (ve belki canın biter). O zaman ne yaparsın; bir daha oyunu başlattığında bu kez bahçeni koruyacak bir çözüm de üreterek başlarsın ve aynı sorunla karşılaştığında aynı zararı görmezsin (ve daha uzun yaşarsın). Çiftliğini kurarsın, tüm riskleri düşünmek zorundasın. Gerçekten 1 dakika sonra ne olacağı belli değil, bir düzen yok, bir kara parçasının bir diğerine benzerliği yok. Terk edilmiş köyler var (bir ev bulup hemen girip yerleşebilirsin), mağaralar, tüneller, keşfettikçe yeni malzemeler bulabileceğin, bunları buldukça güçleneceğin bir sistem var. Bulduğun çoğu şey birbiri ile kombinlenebilir, ‘Bu yeni maden ile ateşi aynı anda kullansam ne olur?’gibi sürekli seni keşfe iten durumlarla karşılaşırsın.
Bir de ciddi tehlikler var; (survival modda)
Güneş battığı anda bir takım yaratıklar beliriyor (gündüz/gece ayrımı var demiştim) ve yaratıklardan önce başını sokacak bir yer bulmalısın. Dolaştığın sırada bulduğun envanterleri doğru kullanarak sabaha kadar uyuyabileceğin bir yatağın, karnını doyurabileceğin bir ekmeğin (havucun, kekin, her ne ise o) olmalı. Bu yine senin yaratıcılığına bakıyor, ister bir mağara, ister 4 dörtlük bir ev, ister bir ağaç tepesinde uyu ama bakalım işe yarayacak mı?
Çocuklar birbirleriyle buldukları keşifleri paylaşıyor. “Şunla şunu birleştirdim, ne oldu biliyor musun?” “Evime şöyle bir kapı yaptım, yangından da koruyor”, gibi çok yönlü, çok düşünmeye ve kreatifliğe iten bir uygulama aslında. İçinde çok az kan olduğundan 6+ lisanslı. Kan sadece survival modda var ve örneğin besin için bir tavuk öldürüldüyse, etrafa grafik olarak 3-4 kırmızı kare saçılıyor ve yok oluyor 1 saniye içinde, bu tarz bir aksiyonda ‘kan’ var.
13+ ten sonra ise ayrı bir keyifli dönem aslında, kurdukları şehirleri online’a taşıyabilir, diğer oyuncularla ilişki içerisinde olup, kim neyi nasıl kullanmış görmek, kurallar çerçevesinde uyumla orada ‘survival’ı sürdürmek.. Hatta ve hatta, fikirleri ve geliştirdikleri ile bizzat oyunun kendisine katkıda bulunmak, oyuna yenilikler eklemek şeklinde ilerleyebiliyor.
Bizim evde, haftaiçi minecraft lego, haftasonu bilgisayarda minecraft creative mode.
Çocuğu Minecraft oynuyor diye sevinen anne
‘Bağımlılık yapmaz’ diyemem, ‘Çocuğunuz 5 dakika oynar bırakır’ diyemem; her çocuk farklı, her evdeki ilişkiler farklı, ben de uzman değilim.
Uzmanların dediğine gelince, Minecraft çocuklara organizasyon, planlama yeteneği kazandırıyor, odaklanabilme, zamanı yönetebilme, matematik öğretiyor ve planlarında esnek olabilme yetisi kazandırıyor.
Minecraft oynayan, mantığını kavrayan bir çocuk kodlamaya da girmiş oluyor aslına bakarsanız. Kendi modifikasyonlarını kodlamaya çevirebilir hatta oyunun içine yedirebilirler. Örneğin learn-to-mod gibi uygulamalar birebir minecraft içindir ve bugün bana sorarsanız bugün artık okullarda ders olarak yer alabilmelidir kodlama.
Ben oynamasına izin veriyorum, izinden öte teşvik ediyorum, şu an bu konseptte bir şeyler üretiyor olmanın keyfini almasına bayılıyorum. ‘Anne bak buraya kocaman bir değirmen inşa ettim, buradan sular akacak burada şunları çalıştıracak’ falan dediğinde içimin yağları eriyor. Ve az önce öğrendiğim Minecraft ile yapay zeka haberi ile de daha da çok heyecanlandığımı itiraf ediyorum. Oynadığın karakterin -atıyorum- bir kere suya düşüp boğulduktan sonra, bunun yaşanmışlık olarak kodlanması ve daha sonra suya temkinli yaklaşması ..gibi durumları gözlemlemek cidden heyecan verici olacak (Haziran’da geliyormuş!)
Bunu yapmayın : Sadece bu oyunu değil, tüm oyunlar için geçerli, 13 yaş altındaki çocukların tek başına online oynamasına izin vermeyin. Offline ve yanınızda (aynı odada) ve önceden birlikte belirlediğiniz sürede oynamaları uygundur, nacizane fikrim.
*Soranlar için; bizim evde hafta içi elektronik yok, hafta sonları günde 1-1,5 saat minecraft var. (6yaş)
“Korkularla baş etmenin yolu onlarla yüzleşmek, onlarla oynamaktır” diyor uzmanlar. Çocuklarda her yaşta, her dönemde ortaya çıkabiliyor korkular ve onların yol açtığı kaygılar. Benim oğlum da dönem dönem çeşitli korkular yaşadı. Çok faydasını gördüğüm, farklı farklı sebeplerle yalnız kalma korkusu için kitap önerileri paylaşmak istedim
Farklı çeşitlerde ‘yalnız kalma korkusu’na yönelik çocuk kitapları
Yalnız kalma korkusu
Minik ejderha Minu, büyük ejderhalardan uzakta durmaktan korkuyor, yatağında yalnız kalamıyor. Yanında kimse olmadığını fark ettiğinde çok kaygılanıyor ve kalbi bum bum atıyor. Ama hikayenin sonunda bu ‘bum bum’ları farklı yönlendirmeyi ve kendini ne zaman yalnız hissetse rahatlayacağı yolu buluyor!
Çok şirin çizimli, kardeş kavramına da değinen kitabın sonunda ebeveynlere yol gösterici açıklamalar ve korkuları yenmeye yardımcı oyun önerileri de bulunuyor.
Aleix Cabrera / Resimleyen : Rosa M. Curto
Tübitak Popüler Bilim Kitapları / 5tl
Avucumdaki öpücük
Okula gitmek istemeyen bir minik rakun var hikayemizde, annesinden ayrılmak istemiyor evinde odasında oyuncaklarıyla, kitaplarıyla kalmak istiyor. Annesinin öpücük çözümü minik rakunun endişelerine son veriyor. Ana okulu, ilk okul başlama dönemlerinde, hatta araya tatiller girdikten sonraki geri dönüşlerde de severek okuduğumuz bir kitap bu. Hem hikaye, hem çizimler çok güzel. New York Times bestseller olan kitabın serisindeki diğer kitaplar da aynı sevimlilikte.
Audrey Penn / Resimleyen : Ruth E. Harper – Nancy M. Leak
Butik Yayıncılık / 10tl
Yaşlı ayılar ağaca tırmanamaz
Anne ayının halletmesi gereken bazı işleri var ve Küçük Ayı kısa bir süreliğine anneanne ve dedesiyle kalmalı. Ancak annesinde ayrılmak istemiyor, onlarla kalmak istemiyor, çok fazla soru var aklında ve endişeleniyor. Annesi, kendisini de onların büyüttüğünü hatırlatarak ayıcığı bırakıp ayrılıyor. Büyüklere bir şans veren Küçük Ayı’nın görüşleri yavaş yavaş değişmeye başlıyor ve dedesi ve anneannesi ile çok güzel vakit geçiriyor.
Kitabın sonunda çocuğun duygularını ifade etmesine imkan tanıyan etkinlik önerileri yer alıyor.
Bu blogdaki kaçıncı LEGO yazısı, inanın ben de bilmiyorum. Gerek koleksiyoner olarak, gerek anne olarak Lego o kadar hayatımızın içinde ki, paylaşımlar kaçınılmaz oluyor. Ancak bu seferki biraz farklı, size geçen hafta Lego Education‘ın Türkiye ortağı Teknokta daveti ile katıldığım workshop’tan bahsedeceğim
Eğitici Lego Oyunları
Lego tuğlalarının oyuncaktan daha fazlası olduğu yadsınamaz. Eğitim öncesinde uzunca sohbet imkanı bulduğum Brent Hutcheson, yıllardır eğitimcilerle, öğretmenlerle, çocuklarla çalışıyormuş. Kendisi meslek olarak teknoloji öğretmenliği yapmış daha önce ve uzun yıllardır da Lego parçaları ile eğitimler veriyormuş. Workshop’umuzda özellikle ilkokul öncesi çocukların ilgisini çekebilecek , yaratıcılıklarını geliştirebilecek farklı bakış açıları üzerinde duruldu.
Lego’lar farklıdır çünkü;
Çocuk elinde tuttuğunda bir yanı girintili, diğer yanı çıkıntılı, köşeli, sivri, yuvarlak köşeli, çeşitli parçaları elinde yoklar; her biri farklı boydaki ve renkteki parçalar ellerini, gözlerini ve dolayısıyla beynini fazlasıyla meşgul eder.
Tuğlalar atılıp tutulduğunda yakalamak için tüm parmakların çalışması gerekir, çünkü örneğin bir top gibi yuvarlak değildirler ve bu da yine sağ ve sol beyin için ekstra çalışma ister.
Hafıza işlemlerine olanak tanır. Hafıza öğrenme sürecindeki en önemli faktördür.
Farklı açılarda düşünmeye sevk eden, yaratıcılığı destekleyen bir oyuncaktır.
Lego çocuğun görüş açısını, perspektifini de geliştirmesini sağlar. Yani çocuk tam olarak önünde duranla oynamaz, sürekli fiziksel olarak hareket halindedir ve el-göz koordisyonu çalışır durumdadır.
“6 duplo tuğlası bir insanın öngörülen perspektif ölçüsüdür, ki dikkat ederseniz bu tam da bir A4 boyutuna eş değerdir. İşte, oyununu bu A4 boyutunun ötesine genişletebilen çocuğun vizyonu gelişir, yaratıcılığı pekişir. Siz de hala önünüze bir defter verildiğinde yan çevirip yazı imzalayanlardansanız, defteri kendi perspektifinize sokmaya çalışanlardansınız!”
Evde yapabileceğiniz 5 eğitici Lego Oyunu
Basit gibi duran ama kaba motor becerilerini ve bedensel koordinasyonu geliştiren eğlenceli oyunlara örnekler;
1- Lego tuğlalarından (örneğin 6 farklı renkli tuğladan) bir şekil oluşturun. Çocuk yaptığınız şekle 3-5 saniye baksın ve sonra kendi önünde dağınık duran aynı renkteki tuğlalarla yapmayı denesin.
2- Farklı renteki 6 Lego tuğlasından bir şekil yapın. Çocukla sırt sırta verin. Sırayla sözel tarifle aynı şekli ona anlatarak yaptırmaya çalışın. Sonra da o size tarif etsin, siz onun gelişigüzel yaptığı modeli tekrarlamaya çalışın
3- Lego tuğlalarını masaya sıralayın ama her birinin yönü, arkası önü vb farklı olsun. Ve her birine bir fiziksel komut atayın; el çırpma, ayak vurma, kahkaha, ıslık gibi. in. Tuğlaların sırasını değiştirip tanımlı hareketleri hatırlamaya çalışın. Daha zorlaştırmak isterseniz daha hızlı ve/veya daha çok tuğla ile deneyebilirsiniz.
4- 2-3 Lego duplo parçasına ihtiyacınız olacak (2 sıralı standart Legolardan 4 uzunluklu 6 tanesini birleştirerek de duploya yaklaşık boyutlarda tuğla elde edersiniz) Çocukla karşılıklı durun (onun göz hizasına inin) Önce sağ elinizle bir tuğlayı atın, sağ eliyle yakalasın. Sonra sol elden sol ele, sonra soldan sağa, sağdan sola, hatta çapraz atıp çapraz tutma gibi her türlü kombinasyonla yakalama oyunu oynayabilirsiniz.
5- Lego tuğlalarından örüntü oluşturabilir, ‘Şimdi ne gelecek?’ sorusunu yöneltebilirsiniz. Renkler ve tuğla boyu çeşitliliği arttıkça, problem zorlaşacaktır.
Bunlar gibi pek çok oyunu kendiniz de üretebilirsiniz! Harfler, sayılar, kuleler inşa edebilir, çok az parça ile hayvanlar yapmayı deneyebilirsiniz. Bulduklarınızı yorum olarak siz de yazın, paylaşayım! “Yeni başlayanlar için Lego” başlıklı yazıma buradan ulaşabilirsiniz.
Instagram’da #ipekslegos olarak yaptığım paylaşımlardan Brent’in en beğendiği, Bulut’un adamı oldu:
Bulut’un adamı meğerse Lego Education’ın en sevdiği oyunların başında geliyormuş; Create a Face!
Avrupa’nın en büyük akvaryumlarından biri olan SEA LIFE Akvaryum, çok farklı bir etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Çocukların hayalleri ‘Resim Akvaryum’ ile gerçek oluyor, okyanusa karışıyor! Nasıl mı?
Çocuklar çiziyor, balıklar RESİM AKVARYUM’da canlanıyor
Avustralya ve Kore’den sonra ilk kez Türkiye’ye gelen ‘Resim Akvaryum’, aslında bir dijital akvaryum. Çocuklar önce birbirinden ilginç deniz canlılarını, tropik okyanus balıklarını, değişik türleri tanıyor, bunlar hakkında bilgi alıyorlar. Sonra farklı şablonlardan en çok ilgilendiklerini seçiyor, dilediklerince boyuyorlar. Çocukların bu çizimleri multimedya tarayıcıdan geçiriliyor veeee.. kendi tasarımlarını akvaryumda yüzerken izliyorlar.
Bu etkinlikte çocuklar hem deniz canlılarını yakından tanıyor, bilgileniyorlar. Canlandırdıkları balıklar ile değişik bir deneyim yaşayacakları da kesin. Üstelik kendi balıklarını besleyebiliyorlar da! Akvaryum uzmanları da çocuklara tüm bu esnada denizleri ve çevreyi koruma amaçlı bilgiler veriyorlar.
2016 Sömestr tatilinde SeaLife Akvaryum
Sömestr tatili ile birlikte SEA LIFE Akvaryum’da başlayacak olan ‘Resim Akvaryum’ etkinliğinin yanı sıra çeşitli eğlenceli aktiviteler de hazırlanmış;
22 Ocak Cuma günü tv program sunucusu Elif Özkul çocuklara balık hikâyesi anlatırken eş zamanlı olarak ressam Meriç Akdiş hikayedeki balıkları resmediyor olacak.
23 Ocak Cumartesi günü ünlü grafiti sanatçısı Leo Lunatic çocuklarla birlikte grafiti performansı gerçekleştirecek.
24 Ocak Pazar çocuklara dağıtılan balık şablonlarının üzerine Leo Lunatic’in yönlendirmesiyle boyama çalışması ve
30 Ocak Cumartesi günü de çocuklarla birlikte mini bir grafiti boyaması yapılacak.
29 Ocak Cuma, 31 Ocak Pazar, 6 Şubat Cumartesi de akvaryumda ressamlar eşliğinde çocuklarla balık şablonu boyama çalışması gerçekleştirecek.
Blogumda SeaLife Akvaryum’a daha önce de yer vermiştim, hayatımın en unutulmaz deneyimlerinden Köpek Balıkları İle Dalış macerama bu linkten ulaşabilirsiniz.
Resim Akvaryum için biletinizi 21 Ocak’a kadar internetten aldığınızda, sömestir boyunca etkinlikten %40 indirimli faydalanabiliyorsunuz. Bilet satın almak için bu linki kullanabilirsiniz.
SeaLife, Forum İstanbul AVM içinde yer alıyor. Ulaşım için buraya tıklayabilirsiniz.
Unesco Dünya Mirası listesinde bir köy, rengarenk evleri daracık sokakları ile çok da fotojenik. Günübirlik gidip görebileceğiniz, çocukla gezi için de çok uygun bir destinasyon, Cumalıkızık
Cumalıkızık Bursa
Osmanlı dönemine ait sivil mimarinin neredeyse olduğu gibi korunabildiği bir köy Cumalıkızık. Kuruluşu 1300’lere dayanıyor, camisi 700 yıldır sağlam duruyor. Rengarenk 2-3 katlı tahta evlerinin tamamının orjinalliğini koruduğu, tüm bir köy olarak günümüze kadar ulaştığı yegane yerlerden. İşte zaten bu yüzden Unesco sayesinde artık tek çivi dahi çakılmıyor.
Cumalıkızık evleri moloz taş, kerpiç ve ağaçtan yapılmış. Her birinin kapısı, tokmakları, kapı önü basamakları, avluları, pencereleri, kısacası köyün her bir köşesi fotoğraflık. Bu köyü adeta bir film sahnesi gezer gibi gezebilir, varsa çocuğunuza Osmanlı tarihi/mimarisi hakkında bilgiler verebilir ya da hepsini boş verip doya doya fotoğraf çekebilirsiniz.
Cumalıkızık’ta ne yapılır?
Köye araba girmiyor. Aracı aşağılarda bir yerde bırakıyor, köyün ‘meydan’ diyebileceğim girişine geliyorsunuz. Patika yollarından sürekli kaynak suyu akıyor, bu yüzden yollar hep ortaya doğru eğimli. Köyün ana meydanında hemen yanınıza koşup gelen çocuklar olacak, onlara harçlık verirseniz size köyün tarihini, gezilecek yerleri anlatıyorlar, gezi boyunca yanınızdan ayrılmıyorlar.
Cumalıkızık Köyü, Uludağ eteklerinde yer alan 5 kızık köyünden biri ve bu köy diğer tüm kızık köylerinden gelenlerle birlikte cuma namazlarının kılındığı köy olduğundan bu isimle anılıyormuş. O günlerden akaln kalan cami, dediğim gibi hala ayakta. Camiyi, 18-20.yüzyıla ait koleksiyonların olduğu Etnoğrafya Müzesini ve Sanat Evi’ni ziyaret etmeden dönmeyin. Eğrek Mahallesindeki çınarları da görün.
Köy meydanında tamamı ev yapımı reçel, mantı, tereyağ, peynir, bal,tahta hediyeliler, örgüler, örtüler gibi ürünler bulabilir, ayaküstü atıştırmalıklar bulabilirsiniz. Aslında Cumalıkızık’ta günün hangi saati olurs aolsun kahvaltı etmenizi öneririm. Köy ekmeği ve nefis köy dokuları ve kokuları eşliğinde keyifle çayınızı yudumlayın. Vaktiniz darsa, ayaküstü gözleme, mantı vb yiyebilirsiniz.
Önerilerim
* Bebek arabasıyla, tekerlekli sandalyeyle gezmek için uygun değil, hatta sadece koltuk değneği ile gezmek için bile uygun diyemeyeceğim.
* Burada kahvaltı / yemek için vakit ayırmayacaksanız geziniz en çok 1,5 maksimum 2 saat sürer. Günü birlik şehir dışından geldiyseniz gün içinde başka aktivite ekleyebileceğinizi de bilerek plan yapın.
*Köyün avlusunda ürün satanlar, buranın artık çok turistikleşmesiyle birlikte fiyatları biraz yüksek tutuyorlar. Mutlaka pazarlık yapın derim.
*Köye vardığınızda köy çocukları etrafınız sarıyor. İsterseniz hazırlıklı gidip onlara bir kaç kitap, kırtasiye hediye edebilirsiniz.
Cumalıkızık’a nasıl gidilir?
Köy, Bursa-Ankara yolunda, Yıldırım ilçesinde yer alıyor. Bursa’ya vardıktan sonra, ANKARA yönünde 10km kadar sonra solda ismini göreceksiniz.
Bursa’ya BUDO (Mudanya) ve İDO (Güzelyalı) feribotları ile ulaşabilir; veya özel aracınızla Topçular-Eskihisar feribotu veya Pendik-Yalova feribotu ile Yalova üzerinden varabilirsiniz.
Taa çocukluğundan beri görmediğin insanın günde 8 kez paylaştığı özlü sözlere, üst kat komşunun pişirdiği -aslında kokusundan fenalık gelen- yemeklere, işyerindeki arkadaşının haftasonu gezmesine, çok tanımadığın ama iş icabı takip ettiğin kişinin günaydın-afiyet olsun-iyigeceler selfielerine maruz kalmak zorunda mısın?
Hatır için takip etme / etmeme çizgisi nerededir, bilen var mı?
Facebook en kalabalık yerlerden biri. ‘En görmediğin’ insanların listende olduğu yerlerin de başında. Annenin komşusundan, çocuğunun sınıf arkadaşı annelerine kadar oradalar… neyse ki gizlilik ayarları da var. Azıcık uğraşla kendi küçük listeni oluşturabilir, herkes hala listende iken hem onların paylaşımlarını engelleyebilir, hem de kendi paylaşacaklarını sadece kendi grubunla paylaşabilirsin. Tabii herkesi listeden çıkaracak cesaretin yoksa! Benim yok, arada babalar gibi hatır var.
Twitter en atarlı sosyal mecra, orada işler nispeten kolay. Yazdığını mı sevmedin, oh hazır bahane bulmuşsun işte; çat kapat, çat engelle. O seni görmesin, sen de onu. Zaten twitter’da sadece eş dost takip etmiyorsun ki; habercilerden sanatçılara ilgi alanın neyse ekliyorsun, aslında istersen listeler de yaparsın ama o kadar dinamik ki ortam itiraf edelim kimse listeyle uğraşmıyor. Bahanen ‘çok olunca takip edemiyorum’ da olabilir, ‘ben sadece şunları şunları takip ederim burada kardeşim’ de olabilir; açıklama gereksin gerekmesin, unfollow en kolay tibıtırda.
Instagram, püsküllü belam. Ay darılmacaların hası burada! Küsmeceler, alınmalar, buradan silersen diğer tüm mecralardan seni silmeler. Tanımadığın insanlardan gelen yorumlara, trolcübaşlarına girmiyorum, o apayrı bir yazı konusu.
Gerçek şu ki Instagram’ın kullanım amaçları çok farklı olabiliyor, kimi iş için kullanıyor, kimi ayda bir giriyor, kimi 1 günde senin 1 ayda koyacağın kadar şey paylaşıyor. En esnek ‘hatır takibi’ kuralı burada olması gerekirken, instagramer sana en sert cezayı veriyor. Oradan silersen diğer her yerden takibi kesme, bir nevi hükümsüz yargılamayı yiyorsun. Yani misal hayatından şekeri çıkardıysan, pastacıyı takipten çıkaramıyorsun, küsüyor! Çocuğum büyüdü, bebekli şeyler görmek istemiyorum diyorsun, öbürü alınıyor. Ay bu sosyal medya işlerinde gözle görünmeyen dertler bitmiyor!
Oğlum ‘pis hareket’ diye bir laf öğrenmiş bugünlerde ve olduk olmadık kullanıyor, engel omak yerine bize de bulaştı. Şimdi bu ‘anfarov’ etmeler pis hareket midir diye sorarsan; bence değildir, temiz harekettir, dürüsttür, ferahtır. Alınganlık yapanların sosyal medyaya giriş 101’den başlamaları gerekir.
Blogumu ve özellikle de instagram hesabımı takip edenler Lego’yu ne kadar sevdiğimi ve koleksiyoneri olduğumu bilirler.. Öyle ki özellikle hafta sonları sırf şu soruyla arayan arayan arkadaşlarım olur ‘Şu an mağazada Lego bölümündeyiz, hangisini önerirsin?’ Oğlumla yaptığımız bir şeyi paylaştığımda da en çok gelen soru ise ‘Bu hangi set?’
İşte bu 2 soru bu yazıyı yazma sebebimdir, çünkü az sonra yazacağım sebeplerden diyeceğim şu ki SETLERE O KADAR DA TAKILMAYIN :)
Lego Duplo
Lego Duplolar bildiğiniz gibi küçük çocukların rahatlıkla tutabilmesi için daha büyükçe Lego parçalarıdır. Kocaman bir kutuya bir sürü para verirsiniz, eve gelip açtığınızda önünüze çıkan 5-6 parça nedense çok az gelir. Doğru, çünkü azdırlar! Duplolar 1,5-5 yaş arasına hitap eder, en azından kutu üzerinde yazan budur ancak benim gözlemlediğim eğer çocukta bir tak-çıkar-üret mantığı oluşmuşsa, bundan zevk alıyorsa 3,5-4’ten sonra Duplolar kesmez… Peki parayı boşa harcamamak için ne yapmalı?
Duplo almak için en ideali : Çocuğun en seveceği/ sevdiği karakteri ele alın; bir çiftçi mi, bir ayıcık mı, bir itfaiyeci mi, artık her ne ise. İçinde adam veya karakter olan küçük bir set alın. Mesela bir adam ve küçük bir araç, bir çocuk ve bir hayvan gibi. Fakat bunun yanında da, Lego Duplo yedek parçalarından oluşan kutu setlerden edinin. Film karakterleri, çifte lisanslı ürünler her zaman 2 kat daha pahalıdır; bir ürünün Disney prenseslisini değil de sadece ‘kız çocuk’lusunu alırsanız acaip kar edersiniz. Aslında bu tüm oyuncaklar için geçerli, o an için çok seviyor gözüktükleri bir karakteri 6 ay sonra hatırlamıyorlar bile; en iyisi standart figürlerden şaşmayın. Büyük paralara alacağınız bir McQueen’li setin, çocuk bir sonraki filmde uçakları keşfettiğinde pabucu dama atılabilir, gibi. Tek bir set alacaksanız örneğin, tavsiyem Duplo My first train set’dir. Adam ve hayvan figürü, tekerlekler, değişik tuğlalar ve kız erkek farkı gözetmeyen yapısıyla 4dörtlük bir başlangıç seti.
Hazırladığım görsel size fikir verebilir;
Yeni başlayanlar için Lego;
Ben uzman değilim ama benim gözlemlediğim, çocuk yutmuyorsa etmiyorsa 4 yaşından itibaren çok güzel bir şekilde Lego oynamaya başlayabilir. Lego’nun özellikle yeni başlayanlar için çıkardığı setleri çok iyi. Çocuk ileri seviyedeki bir Lego aracını, aynı boyutta, aynı görünümde yapıyor, fakat çok daha az parçayla ve daha basit montajla. Bu setlerin ismi Lego Juniors. Özellikle kız çocuğu olan aileler Lego Friends serilerine yöneliyor, ben tavsiye etmiyorum, çünkü figür boyları farklı ve tüm dünyaları pembe-mor-eflatun arasında geçiyor. Lego Juniors serilerinde de -illa ayrım yapılacaksa- kızlara hitap eden çok güzel setler var.
Lego setleri biriktirirken
Lego Juniors setlerden bir tane edinin. İlgi alanına göre seçebilirsiniz. Klasik tuğlaların dışında ne gibi değişik parçalar olduğuna bakın kutu üzerinde. Hayvanlar, pencereler/kapılar, araçlar, ağaç/çiçek gibi dekorlar, gibi. Bunun yanına yine, arzu ettiğiniz boyda bir yedek parça kutusu alın. Yani figürlere ve hayvan, tekerlek, çatı gibi parçaları minik setlerle alabilir, asıl zenginliği yedek parça kutularıyla sağlayabilirsiniz. Ve bence Lego City serilerinden şaşmayın. Duplo’da anlattığım gibi birincisi; bir çizgi karakterin Legoları çok daha pahalı, ikincisi ve daha önemlisi; çocukların o karakterlere olan ilgisi geçici. Lego City setleri ise ben kendimi bildim bileli varlar, ve her konuda, her ilgi alanına göre bir set mutlaka bulunur ve o yönde sürekli geliştirilebilinir. Örneğin;
Zemin de önemli bir ayrıntı. İlk olarak yeşil zemin alabilirsiniz. Bunu 2’li asfalt yol zemini izleyebilir. İlk etapta büyük bir kare zemin işinizi görecektir, zamanla çocuğun ilgisine göre arttırırsınız.
Ayrıca eğer İstanbul’daysanız Legoland‘deki satış mağazasında (Legoland’e girmenize gerek yok) kilo ile Lego parça satışı var. Tekerlekler, pencereler, çiçekler… 100gr.mı 25 tl şu an için. 100 gr az değil, ben kabaca hesapladım, tam ihtiyacınız olanı alabildiğiniz için pratik olabilir. Yine burada kendi arzunuza göre oluşturduğunu tek bir figür de 10tl. Bazen sadece tek bir adam için 25tl.lik setleri aldığımızı düşünürsek, bu da ‘nispeten’ hesaplı kalıyor.
Yoga terapi, hamile yogası, anne-bebek yogası ile ilgili bir çok ilan/etkinlik görüyorum ama “çocuk yogası” ile ilgili bir şey bulmak gerçekten güç! Benimkilere benzer sorularınız olabileceğini düşünerek yola çıktım ve ennn sevdiklerimin yer aldığı Nefess Yoga‘dan işin aslını öğrendim.
Çocuk yogası kaç yaş içindir?
Hamile yogası 3 aylık hamilelik döneminden doğuma kadar, anne bebek yogası 8 haftalıktan bebeğin emeklemeye başlamasına kadar yapılıyormuş. Çocuk yogası için 4-7 yaş uygun görülüyor. Anne ile birlikte katılacaksa çocuk, “anne – çocuk yogası” deniyor ve yaş aralığı 3-6, 3-5 oluyor.
Çocuk yogası nedir?
Çocuk yogası, çocuklara doğru nefes almayı, hayal güçlerini kullanarak hem yoga duruşlarını uygulamayı hem de var olan beden esnekliklerini korumayı öğretmeyi amaçlıyor. Çocuk yogasının, fiziksel olduğu kadar psikolojik olarak da çok faydası vardır. Özellikle bu yaş grubundaki çocuklar, enerji dolu ve daha esnek oldukları gibi hayal gücü bakımından da çok açıktırlar. Kendi alanlarında çalışırlarken, oyunlara katılırken, hem tek başlarına hareket edip hem de grup ile birlikte, birbirlerinin alanlarına saygı duyarak da hareket etmeyi öğrenirler.
Sonuç olarak “Çocuk yogası eğlence, oyun, hayal gücü ve yoganın birbiriyle bütünleştirerek, çocukların fiziksel ve psikolojik gelişimine katkıda bulunur.” deniliyor.
Komşum Nefess Yoga’ya bilgilendirme için teşekkür ediyorum! Arzu edenler ilk ders ücretsiz olarak katılabiliyorlar. Nefess Yoga Moda burnunda Starbucks’ın köşesinde olduğu sokakta. Dondurmacı Ali’yi geçtikten sonra sola yöneliyorsunuz, ilk sağa giriyorsunuz. Perşembe günleri 16-17:30 arası çocuk yogası var. Anne ile birlikte veya tek çocuk katılımı için görüşebilirsiniz. Hamile ve anne-bebek yogaları ile salı-çarşamba 11-12:00 arasında oluyor. Gitmeden önce mutlaka arayın ;)
Avrupa’nın en büyük dinozor temalı parkının İstanbul’da olduğunun biliyor muydunuz? Bilmiyorsanız duymamış olmanız bence normal, çünkü içinde yer aldığı Forum İstanbul AVM’ye vardığınızda dahi yönlendirici birini bulmak zor, tamamen kendiniz bulmak zorundasınız. Belki de konsept gereğidir! :)
Jurrassic Land
65 milyon yıllık geçmiş, bilinmeyenler ve bitmeyen araştırma. Dinozorlara olan merak asla bitmeyecek gibi duruyor. Sizin evde de dinozor meraklısı birileri varsa, burayı görmelisiniz. Çünkü burası sadece bir tema park değil, ‘edutainment’ konseptinde tasarlanan eğitim ve eğlence parkı. 10bin metrekarelik alanda, Kültür ve Turizm Bakanlığı onaylı bu kaliteli parkın bu kadar az bilinmesine şaşıyorum. Ancak girişte belirttiğim gibi, avm’nin içine kadar varsanız dahi yetkililer bile yönlendirici olamıyorlar nedense. Parka dönersek;
Jurassic Land İstanbul parkta neler var?
Burası Los Angeles’daki orjinal Jurassic Park tasarımını üstlenen şirket danışmanlığında kurulmuş, yani ortamda bir Hollywood film seti havası kesinlikle var. Zaten parkı da elinizi kolunuzu sallayarak dolaşamıyorusunuz, bir senaryo dahilinde ‘gezdiriliyorsunuz’. Önce müze kısmı ile başlanıyor. Bir dinozor müzesi burası, iskeletler, yumurtalar, oluşumları, türleri gibi jura dönemine ait bilgilerle dolu bir salon.
Dinozor Parkı Jurassic Land, rehberler ile grup halinde geziliyor, senaryo da şöyle; “Avm inşaatı sırasında dinozor kemikleri bulunuyor ve Marmara Denizinin derinliklerinde yeni bir dünya keşfediliyor.” Yani ‘sözde’ müze gezilirken birden canlı dinozorların arasında buluyorsunuz kendinizi. Juracopter isimli 4D, 6 efekli sinema, onlarca hareketli dinozor maketinin olduğu Show Garden salonu, kuluçka süresinden itibaren bakım gerçekleştirilen Bilim Merkezi Laboratuvarı ilk gezecekleriniz. Yine rehberler eşliğinde yapılacak “kazı” aktiviteleri daha çok küçüklerin ilgisini çekebilir, kazı sonunda ‘Kaşif Paleontolog Sertifikası’nı kapacak miniğiniz.
Dino Laser Tag denen kısım, lazerli silahlarla oynanan bir vuruş-oyun parkuru. Işık, ses, sis gibi efeklerle zenginleştirilmiş diyeyim, hareketli dinozor maketleri arasında grupça oynanıyor. Bunun için paint ball tarzı özel kıyafetler giyiliyor, kapalı alanda oluşturduğunuz grupla birlikte oynuyorsunuz. Bu kısmadaha çok planlı programlı grupça gitmek gerekiyor.
Her gezi alanında olduğu gibi burada da tematik bir cafe / restaurant var. Jura Teras Cafe’nin dekorasyonunu keyifli ve yemeklerini lezzetli bulduğum bir mekan. Fiyatlar ortalama, bir fast food’da ödeyeceğinizden belki biraz fazladır ancak doyurucu. Ayrıca buradan faydalanmak için parkı gezme mecburiyetiniz yok, sadece ve direk olarak bu kafeye gidebilirsiniz.
Dinozor Oyuncakları Mağazası, tema parkın çıkışında yer alan küçük hediyelik dükkanda piyasada gördüğünüz hemen hemen tüm dinozorlu oyuncak çeşitlerini bulabilirsiniz. Kitaplar, kırtasiye, yapbozlar, çantalar gibi çeşitli ürünler de var.
Dinozor parkı Jurassic Land, İstanbul Forum AVM’de
Önerilerim;
Bu müze / parktan küçük çocuklar ürkebilir. İçerisi loş ışık, iskeletler, ışıklandırmalar, senaryo gereği tünel benzeri yerlerden geçmeler vb.. Daha çok ilkokul çağı çocuklar ve büyükler için uygundur gibi geldi bana. Fikir vermesi açısından, 5 yaşındaki dinozor hastası oğlumun ürktüğü, rahatsız olduğu ve es geçtiğimiz yerler oldu. Bir tema park olarak ise çok başarılı, eğlenceyi geçtim bilgilenme açısından bir öğrencinin kapabileceği çok şey var. Laser Park kısmı ise oyun meraklısı teenage’leri yakalayabilir ve/veya iş arkadaşları ile grupça takım çalışması etkinliği olarak düşünülebilir, benim çok hoşlandığım bir tarz değil açıkçası.
Ben bir de giriş ücretini pahalı buluyorum, yurt dışı ayarı olarak normal olabilir ama 4 kişilik bir aile için zorlayıcı olabilir; önerim kampanyalı bilet satan sitelerde çok sık yer alıyor bu park, oradan denk getirebilir yarı fiyatına gezebilirsiniz.
Sonbahar ve ilkbaharda gezmeye çok uygun bir park, bir açık hava müzesi Miniatürk. Yazın güneş rahatsız edebiliyor, kışın ise gezmek zor. Bu günlerde içeri kapanmak istemiyorsanız ve hala gitmediyseniz en az 1 kere görülmesi gereken bir yer.
Önce teknik bilgilerler başlayalım.
Miniatürk nedir ve Miniatürk’te neler sergilenmekte?
Türkiye ve Osmanlı coğrafyasından seçilmiş eserlerin 1/25 ölçekli maketlerinin yer aldığı Miniatürk’te, 59 eser İstanbul’dan, 57 eser Anadolu’dan 12 eser ise bugün Türkiye sınırları dışında kalan Osmanlı coğrafyasından olmak üzere 128 maket eser sergileniyor.
Maket yapımında sanayide kullanılan poliüretan bazlı, açık hava şartlarına uygun malzeme kullanılmış. Maketler yerlerine yerleştirilmeden önce, Miniatürk Test Alanında bekletilerek açık hava şartlarına uygunluğu bir kez daha test edilmiş.
Ayasofya’dan Selimiye’ye, Rumeli Hisarı’ndan Galata Kulesi’ne, Safranbolu Evleri’nden Sümeli Manastırı’na, Kubbet-üs Sahra’dan Nemrut Dağı Kalıntıları’na dek pek çok kültür ve medeniyetin izlerinin bir araya geldiği parkta, bugün artık yerlerinde olmayan Artemis Tapınağı, Halikarnas Mozolesi, Ecyad Kalesi gibi eserler de yeniden canlandırılmış.
Miniatürk’te, bir açık hava müzesi atmosferinde sergilenen maketlerin yanı sıra, ziyaret süresinde vakit geçirebileceğiniz farklı mekanlar da var; 400 kişilik oturma kapasitesiyle amfi-tiyatro, Miniatürk’ü hatırlatacak hediyelik eşyaların satışa sunulduğu hediyelik dükkanı, Türkiye-İstanbul Helikopter Simülasyon turu, şirin bir çocuk oyun parkı, Feribot, Miniland çocuk oyun alanı, gezi treni, masal ağacı, büyük satranç ve labirent gibi.
Vaktiniz varsa mutlaka Panorama Zafer Müzesine de uğrayın. Parkın sonundaki binanın alt katında yer alan sergide, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşından sahneler diorama olarak sergileniyor.
Miniatürk tavsiyeler
Burayı tam anlamıyla gezmek için 1,5-2 saat ayırmalısınız. Hava güzel ise süreyi uzatabilirsiniz, çünkü oyun alanı da çok keyifli ve çocukların çok ilgisini çekiyor. Helikopter simülasyonu ücretli, labirent girişi de sembolik bir ücretli. Yemek/içmek için park içersinde Beltur var. Fiyatları uygun ve çeşitlilik gayet yeterli. Tüm park engelli dostu, bebek arabası veya tekerlekli sandalye için uygun. Tuvaletler yeterli ve temiz sayılabilir.
Genel olarak girişi ücreti oldukça uygun olan, çocuklara tarih ve sanat anlatmak için imkan yaratan bu parkta vakit geçirmek gerçekten keyifli.
Miniatürk iletişim ve ziyaret saatleri
09:00 – 18:00 arası ziyarete açıktır.
Sütlüce Mahallesi. İmrahor Caddesi. Sütlüce
Telefon : 0212 2222882
Miniatürk giriş ücretleri
Tam bilet 5tl, öğrenci / öğretmen 3tl, öğrenci gruplarında 10 öğrenci ile birlikte öğretmen ücretsiz, yabancılar için giriş 10tl.
Miniatürk ulaşım
Özel araba ile gitmek isterseniz oldukça geniş otopark mevcut.
İETT ile : 47, 47Ç, 47E, 47N, 54 HŞ, 36T, 41ST, TB1 VEYA minibüs ile Seyrantepe / Topkapı minibüsleri ile ulaşabilirsiniz.
Metrobüs ile HALICIOĞLU durağında inmeli ve taksi veya otobüs ile devam etmelisiniz.